İlk görev yerim olan 1.400 rakımlı Ordu’nun Akkuş ilçesini saymazsak doğduğum günden beri hep deniz kıyısında yaşadım. O yüzden severim denizin kokusunu, sesini, nemini. İçinde olmak da güzeldir ama İstanbul’a geldiğimden beri üstünde olmayı daha çok sever oldum.
Özellikle kalabalık olmayan saatlerde, çayımı yudumlayarak vapurla karşıya geçmek çok hoşuma gidiyor. Bu sabah baktım canım hem deniz , hem de yetenekli bir ustanın elinden çıkmış leziz bir yemek çekiyor ,”Kadıköy’ün yolunu tutma vaktidir ” dedim.
Atladım tramvaya Sirkeci’de indim, iskeleye yanaşırken hafiften sesler yükselmeye başladı. Baktım 40-50 kişilik bir grup üstlerinde Fenerbahçe formaları ; şarkı , türkü ile coşmuşlar. ” Ya sabır ” dedim içimden ama 20 dakika geciken vapur nedeniyle sabırdan da eser kalmadı bende. Hele de grup vapurda benim oturmak istediğim yeri işgal edince iyice canım sıkıldı. Dalgaların, martıların sesini dinlemek hayaliyle çıktığım yolculukta futbol tezahuratı da dinlemek varmış.
Neyse ki sokağın müzisyenleri biraz olsun kulağımızın dengesini yerine getirdi.
[youtube width=”425″ height=”350″]DoKOPxdVAX0[/youtube]